ИСТИНА

Avrasya bölgesi, dünya tarihi’nin farklı dönemlerinde şiddetli siyasi-askeri rekabet ve yarışma sahasıydı. 1980’ler ve 1990’larda Berlin duvarının yıkılması (1989), Varşova Antlaşması Örgütünün dağıtılması (1991) ve Sovyetler Birliği’nin çöküşü (1991) gibi önemli olaylar, Avrasya konusunu pratik ve teorik politikasının tümüyle farklı seviyesine çıkardı. Avrasya coğrafyası, hemen tekrar şiddetli tartışmaların ve tarihi ve felsefi araştırmaların konusu, siyasal doktrinin ideolojik temeli oldu. Güncel sosyo-politik temalarını işleyen bilginler ve akademisyenler, Avrasya’yı “21. yüzyılın anahtarı”, asker-politik, sosyo-ekonomik ve manevi-kültür gelişmesinin dayanak noktası olarak niteledi. Hakikaten zengin doğal kaynaklar, büyük askeri potansiyel, ekonomik yeterlilik, stratejik coğrafi durumun yanı sıra – tüm bunlar, bölgelerin hiyerarşisinde Avrasya’yı en üst noktaya getirdi. Bu arada Avrasya aynı anda hızla gücü artıran Çin ve Hindistan güçlü jeostratejik potansiyeliyle Rusya ve Şii dünyasının öncüsü İran, iç savaş kargaşalığına bürünen Afganistan ve Irak da Avrasyadır. Kırılgan ve aşırı hassas güçler dengesiyle Avrasya bölgesi, sert rekabet ve dünya çapında çekişmenin arenası haline geldi. Ancak her çeşit şekil ve koordinatlar sisteminde Rusya ve Türkiye, Avrasya bölgesinde baş oyuncu konumunda. Avrasya’yı ağırlıklı olarak coğrafik bir mekân, Avrupa ve Asya kıtalarını kapsayan coğrafik mekân olarak ele aldığımızda Türkiye’yi bugünkü cumhuriyet sınırlarında hem de tarihi olarak Osmanlı sınırlarında görülüp hakkıyla Avrasya ülkesi olarak değerlendirilir. Ne var ki Rusya ve Türkiye için Avrasya ve Avrasyacılık kavramının coğrafya bileşimi bu yaklaşımın ağır basan özelliği olamaz. Dahası, “Avrasya ülkesi” tanımı Türkiye ve Türkiye’nin coğrafi konumuna göre son zamanlara kadar oldukça seyrek kullanılıyordu. Bunun kısmi nedeni, cumhuriyetin ilan edildiği 1923 yılından itibaren Kemalist hükümetlerin ve vârislerinin modernleşme reformlarının ve ülke gelişmesinin ve dış politik yönelimin batılılaşma yönünde olduğunu defalarca vurgulamalarıydı. Bir başka ifadeyle Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yeni Türkiye”si ve Doğu ve Avrasya yerine Batı ve Avrupa lehine açık bir seçim yaptı.